Toprağa buğday tanelerini ekersiniz, sonra bu taneler filizlenir, yapraklanır, uzar yemyeşil olur ve başak verir. Daha sonra sararır ve kurur. Bir sonraki süreçte biçilir, makinelerin içinde sap ve samandan ayıklanır, harmanlanır ve satışa sunulur. Satın alanlar buğdayı değirmene götürür, buğdaylar değirmende öğütülür, un veya bulgura dönüştürülür. Unlar çuvallanır ve fırıncılara satılır Fırıncılar unu su ile karıştırıp hamura dönüştürür, sonra bu hamurları eşit parçalara bölüp şekillendirirler. Şekil verilen hamurlar fırına atılır ve fırında kızarıp pişmeleri sağlanır. Aynı boy ve ağırlıkta pişirilmiş olan ekmekler raflarda satışa sunulur. Alıcılar ekmeği fırından alıp eve getirir ve dilimlere bölüp sofraya getirirler. Artık o yemyeşil buğday yenmeye hazırdır. Sofradakiler ekmeği azar azar koparır ve ağızlarında çiğneyip yutarlar. O yemyeşil buğday filizleri o kadar çok işlemden geçirilmiş, işletilmiş, değiştirilmiş ve dönüştürülmüş ki sofradakilerin aklına sofrada bulunan pişmiş ve kızarmış turuncu somunun bir zamanlar yemyeşil buğday filizleri olduğunu aklına dahi getirmez. Buğday, sofraya sadece ekmek olarak gelmez, sofradikilerin zevk ve ihtiyacına göre bulgur, helva, makarna, un çorbası, dolma içi, çiğköfte, içli köfte ve benzeri bir çok amaç için de sofraya gelir.
İnsanlar da böyle işletilip yemeye uygun hâle getiriliyor. Saf ve temiz olarak doğan çocuklar üç dört yaşından itibaren işletilmeye başlanır. Çeşitli kurum ve kuruluşlarda daha önce belirlenmiş hedef ve senaryolar doğrultusunda bir çok aşamadan geçirilir. Günümüz dünyasında senaryolar genelde din, milliyet, ırk, cinsiyet, coğrafya, dil, renk, ideoloji, güç, kapital, yönetim, lider, kültür, dost, düşman, kin, nefret, bağlılık, yüceltme, savaş ve benzeri temalar üzerinde oluşturulur. Çocuklar bu senaryolar doğrultusunda ilmek ilmek işletilir, şekilden şekile sokulur, değiştirilir, dönüştürülür, yeniden yapılandırılır ve nihayet kitle iletişim araçları ve oluşturulan kamuoyu ile kızartılıp pişirildikten sonra satışa ve kullanıma sunulur. Orijinalinden tamamen saptırılan bu çocuklar artık yenmeye hazırdır. Senaristler büyüyen bu çocukları sofrada yemeye hazırlanırken çocuklar da sofradaki görev, misyon ve hüvviyetlerinden pek memnundur. Hiçbir çocuk orijinalinin bu olmadığını anlamaz ve senaristlere itiraz etmeyi aklından dahi geçirmez. Aksine senaristlerin ekmeği olmaktan büyük bir onur duyar ve kendini onlara adamaktan büyük bir mutluluk duymaya başlar.
Nihayet çocuklar senaryo doğrultusunda ölmeye veya öldürmeye, zulmetmeye veya zulme uğramaya, feda etmeye veya feda olmaya hazır duruma getirilir. Sonuç; dünya kan çanağına döner. Ortama kin, nefret, ayırımcılık, ırkçılık, dincilik, dilcilik, cinsiyetçilik, coğrafyacılık, şiddet, savaş, ölüm, intikam, zorbalık, tahakküm, kaos, yoksulluk, acı, güvensizlik, umutsuzluk ve yıkım hakim olur. Senaristlerin dışında herkes kaybeder fakat kaybeden herkes senaristlerin birer hayranı olarak son nefesini verir. Senaristler pişirdiklerini yiyip atığa dönüştürürken atığa dönüşenler birilerinin atığı olmaktan gurur duymaya devam eder. Hiç kimse bu zehirli atığın bir zamanlar tertemiz, saf, katışıksız ve masum bir çocuk olduğunu aklına bile getirmez.
Z. Abidin Toprak