Bir gün ayakkabının bir tekini giyip diğer ayağınızla çıplak gezmek moda olsa buna uyacak milyonlarca insana tanık olabilirsiniz. Kısa bir süre sonra da bundaki anormalliği artık fark etmezsiniz. Daha sonra da yürürken eğer çıplak ayağınız bir yara aldıysa ve bu yüzden ayakkabının her iki tekini giymek zorunda kaldıysanız muhtemelen girdiğiniz ortamdaki insanlara; “Affedersiniz, kusura bakmayın, ayağımda yara vardı bu yüzden her iki ayağımı giydirmek zorunda kaldım” deme ihtiyacını hissedersiniz. Bu kadar saçma bir uygulamayı normalleştiren şey çoğunluğun veya baskın kamuoyunun bunu benimsemiş olmasıdır. Fakat toplumun azı, çoğu veya tamamı yanılabilir. Peki burada edinilmesi gereken ölçü toplum mu, bireysel tercih mi? Aslında bireyler de toplum gibi yanılabilir. Nitekim yanılan toplum yanılmış bireylerden oluşur. Yanılan birey de yanılmış toplumun bir parçasıdır. O halde doğru olan nedir ve ölçü ne olmalıdır?
Burada ölçü birey ve toplum değil doğa ve doğallıktır. Ayakkabı önce koruyucu bir giysi sonra bir şıklıktır. Koruyuculuğu ortadan kaldıran bir moda genelde doğaya, özelde de insan doğasına aykırıdır. Doğaya ve doğallığa aykırı olduktan sonra bu durumu hangi cazip ifadelerle ifade ederseniz edin bundaki yanlışı ve saçmalığı yok edemezsiniz. Buna ister moda deyin, ister modernizm deyin, ister çağdaşlık deyin ister kültür deyin, her ne derseniz deyin mevcut akım ayağınızı kirden, tozdan, çamurdan, soğuktan, sıcaktan ve mikroplardan, korumayacak, yürüyüşünüzü aksatacak, iş yapmanızı engelleyecek ve zaman içinde vücut dengenizi bozacaktır.
Aynı durum diğer bütün giyim türleri, yemek türleri, kullanım eşyalarının tamamı, ev, araba, ideoloji, söz, sanat, eylem, aşk, sevgi, insan ilişkileri ve diğer her türlü yaşam tarzı için geçerlidir.
Hayatınızın ne kadarının doğal ne kadarının yapay/sahte olduğunu test etmek isterseniz kendinizi bir adada tek başına yaşamak zorunda kalan Robinson Crusoe gibi hayal etmeniz size çok değerli sonuçlar verecektir. Böyle bir adada tek başınıza yaşarsanız o yılın modasının ne olduğu sizi hiç ilgilendirmeyecektir. Giyinirken sağlık, kullanışlılık, dayanıklılık, rahatlık ve koruyuculuk gibi ölçüleri baz alacaksınız. Bu ölçüler ise tamamen doğal olan ölçülerdir. Yine evinizin eşyasında, yiyeceğiniz yemeklerde, işinizde, düşünce, plan ve eylemlerinizde, kısaca hayatınızın her alanında hep doğal ölçüleri baz alacaksınız. Adada ırkçılık, cinsiyetçilik, mezhepçilik, coğrafyacılık gibi unsurların ne kadar değersiz, anlamsız ve yapay olduğunu iliklerinize kadar hissedeceksiniz. Şehir hayatınızla adadaki hayatınız arasındaki ölçüsel fark, şehir hayatınıza karışan yapaylığın hacmini verecektir. Bu yapay hacmin hayatınızın yaklaşık yüzde doksanını işgal ettiğini de fark edeceksiniz. Yani yüzde 10 gerçek, yüzde 90 hayali (serap, yansıma, sahte, sanal) olarak yaşamakta olduğunuzu öğrenmiş olacaksınız.
Peki bu gerçeği neden mevcut ortamımızda öğrenemiyoruz? Bunun nedeni çoğunluğun veya baskın kamuoyunun engellemesidir. Aşırı kanıksamalar gerçeğin görünmesini engelliyor. Moda ve giyimin dışında, kanıksadıgımız için fark edemediğimiz daha ne kadar yanlış hayatımız var? Çoğunlukla emeğimizin karşılığı olan yüksek paralar ödeyerek reel hayatımızın yüzde 90’ını unreel (gerçek dışı) bir formata dönüştürüyoruz.
Sırf moda, akım, kültür, kamuoyu veya yaşam tarzı diyerek aşırı dar, aşırı geniş, aşırı ince, aşırı kalın, aşırı kısa, aşırı uzun, aşırı açık, aşırı kapalı giysileri giyerek bedenimize yaptığımız eziyet doğa dışı ölçüleri kullanmanın sonuçlarıdır. Aynı unreel ölçüler sadece giyimde değil hayatımızın her alanını yapaylaştırıyor. Yapay hayat gerçek hayatımızı baskılayarak her geçen gün daha da azaltıyor. Çünkü her yapay bir gerçeği siliyor.
Gerçekler silindikçe de şikayetlerimiz artıyor. Neden gönülden bir aşk, sıcak bir sevgi, samimi bir dostluk, dürüst bir ticaret, karşılıksız bir yardım, kirletilmemiş bir bilgi, güvenilir ilişkiler, içten bir tebessüm, güzel bir huzur, emin bir el yok diye yakınıyoruz. Önce bozuyor, sonra kendi elimizle bozduklarımıza oturup ağlıyoruz. Bunu düzeltmeyi de başkasından bekliyoruz. Doğaya aykırı ölçüler bizi doğa dışına itiyor ve yapımız doğa dışında yaşamaya uygun degildir. Bu yüzden acı çekiyoruz.