Diyarbakır… Surları, karataşı ve dört kapısıyla binlerce yıllık medeniyetin üzerine kurulmuş, her köşesi bir destan fısıldayan kadim şehir. Ulu Camii’nin avlusundan, Hevsel Bahçeleri’nin yeşiline uzanan her bakış, bilinen tarihi anlatır bize. Ama bu şehrin bir de az bilinen, yalnızca hafızalarda ve kulaktan kulağa aktarılan, dinler arası bir aşkın hüzünlü hikayesi var: Suzi ve Adil’in efsanesi.
Kırklar Dağı’nın Karşılıksız Adakları
Şehrin güneybatısında, Dicle’ye nazır yükselen Kırklar Dağı ve tepesindeki Kırklar Ziyareti… Burası, kırk evliyanın beyaz güvercin kılığına girip ibadet ettiğine inanılan, kutsallığı nesiller boyu süren bir mekan. Ancak bu kutsal mekan, bir adak ve sonu gelmez bir yasağın da merkezi olmuş.
Rivayet odur ki, zengin bir Süryani ailenin çocuğu olmaz. Ailenin annesi, çaresizlikle Kırklar Ziyareti’ne gelir ve adakta bulunur. Duası kabul olur, bir kızları doğar. Adını Suzi koyarlar. Annesi, her yıl kızını en güzel kıyafetlerle süsler ve adak kurbanını kesmek için Kırklar Dağı’na götürür. Suzi, bu kutsal dağın bir hediyesi, bir nevi adağın kefareti gibi büyür.
Yasak Bir Aşkın Doğuşu
Suzi büyüyüp güzelleşince, komşularının Müslüman oğlu Adil’le yolları kesişir. İki genç, farklı inançların ve farklı dünyaların çocukları olmalarına rağmen birbirlerine deli gibi aşık olurlar. Aşk, coğrafya, din, dil dinlemez ki… Aşk, sadece iki kalbin ritmine bakar.
Yine bir doğum gününde, Suzi annesi tarafından adak için Kırklar Ziyareti’ne gönderilir. Arkalarından gizlice gelen Adil, genç kıza kaçma teklif eder. Aşkın büyüsüne kapılan Suzi, hizmetçilerin kurban telaşından yararlanıp, Adil’le birlikte Kırklar Dağı’nın ardına doğru kaçar.
İşte tam bu noktada efsanenin kaderi değişir.
Dicle’de Sönen Aşk
Halk inancına göre, Kırklar Ziyareti, kendisine adanan bu kızı başkasının kollarına teslim etmeyi “bağışlamaz”. Kutsal mekanın ruhaniyeti, bu kaçışı ve yasak aşkı lanetler. Genç kız, daha On Gözlü Köprü’ye bile varmadan, Dicle Nehri’nin soğuk sularında boğularak can verir. Efsaneye göre, onu çarpan ve nehrin derinliklerine çeken, kutsal dağın kendisidir.
Suzi’nin ölümünden sonra ise Adil, aklını yitirir. Aşkının acısına dayanamayan genç adam, Dicle kıyılarında, sevgilisini kaybettiği sularda bir gölge gibi dolanmaya başlar.
Diyarbakır’ın Evrensel Dramı
Suzi ve Adil’in hikayesi, Diyarbakır’ın surlarının ardında sakladığı evrensel bir trajedidir. Bu, sadece bir aşk hikayesi değil; inançların, geleneklerin ve toplumsal normların baskısı altında ezilen bireysel arzuların öyküsüdür. Kırklar Dağı, bir yanda adakların kabul edildiği kutsal bir mekan, diğer yanda ise aşk uğruna kuralları çiğneyenleri cezalandıran, kadim bir yargıçtır.
Bugün Kırklar Dağı’na baktığınızda, Dicle’nin sessiz akışını izlediğinizde, bu hüzünlü fısıltıları duyabilirsiniz. Diyarbakır, taştan kaleleriyle sadece tarihini değil; Sülüklü Han’daki şifalı sülükleri, Ulu Camii’nin altındaki gizemli kiliseyi ve Kırklar Dağı’nın doruklarında son bulan yasak aşkları da içinde saklıyor.
Bu şehirde, tarihin ve efsanenin sınırları her zaman birbirine karışmıştır. Belki de bu yüzden, Diyarbakır’ın karataşı bile, aşk acısından kararmış bir kalbe benzer.
Diyarbakır’ı ziyaret ettiğinizde, sadece surlara değil, o surların her bir taşına sızan bu derin ve az bilinen insan hikayelerine de kulak verin. Çünkü bir şehri gerçek kılan, sadece yapıları değil, o yapılarda yaşayan ve aşkla, acıyla yoğrulmuş ruhlardır.
Cihat TOPRAK