İnsanlık tarihi, varoluşu anlamlandırmak için iki temel “mekân” yaratmıştır. Biri, korkularından arınmak için gökyüzüne kaçanların inşa ettiği Akropolis; diğeri ise toprağa sarılıp birbirine karışanların var ettiği Hamravat.
Batı’nın dikey hiyerarşisi ile Mezopotamya’nın yatay dayanışma kültürü arasındaki bu kadim diyalog, mermerin soğukluğu ile suyun hafızası arasındaki farkta gizlidir. Bu makale, Antik Yunan’dan Yukarı Mezopotamya’ya uzanan bu iki kavramın mistik, tarihsel ve az bilinen yüzlerini inceler.
Akropolis: Tanrılar Katında “Steril” Bir Yalnızlık
Antik Yunan’da Akropolis (“Yukarı Şehir”), sanıldığı gibi sadece estetik bir harika değildir; o, bir **”Ayrışma Projesi”**dir.
- Bilinmeyen Tarihsel Yanı: “Temenos” Duvarları:Akropolis mimarisinde “Temenos” adı verilen bir kavram vardır; bu, kutsal alanı “profan” (sıradan/kirli) dünyadan ayıran çizgidir. Tarihsel olarak Akropolis, aşağıda (Asty) yaşayan halkın karmaşasından, kokusundan ve olası isyanından kaçan aristokrasinin sığınağıdır. Mermer sütunlar yükseldikçe, insan insandan kopar. Orası demokrasinin değil, “ulaşılmazlığın” simgesidir.
- Mitolojik Boyut: Medusa ve Taşlaşma:Akropolis’in koruyucu mitlerinde, bakışlarıyla insanı taşa çeviren Medusa figürü dikkat çeker. Bu sembolizm manidardır; Akropolis, zamanı dondurmak, anı “taşa çevirmek” ve sonsuz kılmak ister. Orada akış yoktur, donmuş bir ebediyet (statüko) vardır. Tanrılar (Olimposlular) insanlardan tiksinerek dağlara çekilmiş, Akropolis ise bu kaçışın mimari taklidi olmuştur.
Hamravat: Suyun Demokrasisi ve “Birlikte Akış”
Akropolis göğe yükselirken; Sümer, Asur, Keldani, Ermeni, Kürt ve Türkmenlerin harmanlandığı kadim coğrafyada yaşam, suyun etrafında şekillenmiştir. Bölgesel etimolojide, özellikle Kürtçede “Ham” (Birlikte/Aynı) ve “Ravat/Rev” (Akış/Gidiş/Yolculuk) kökleriyle ilişkilendirilen Hamravat, “Birlikte Akmak” ve “Aynı Hayatı Sürmek” felsefesini taşır.
- Tarihsel Derinlik: Suyun Tüzüğü:Diyarbakır ve çevresindeki kadim su yolları (özellikle Hamravat Suyu), Akropolis’in dışlayıcı duvarlarının aksine, kapsayıcı bir “ağ” sistemidir. Roma döneminden Osmanlı’ya kadar uzanan kayıtlarda, suyun şehre girdiği andan itibaren camiye, kiliseye ve havraya aynı kanaldan ve eşit debide dağıtıldığı görülür. Su, kimin hangi dilde dua ettiğine bakmaz; sadece “can”a bakar. Bu, hiyerarşiyi reddeden bir “su demokrasisi”dir.
- Mistik Boyut: Şahmeran ve Şifa:Akropolis’te “taşa çeviren” Medusa varsa, Hamravat’ın coğrafyasında “sır veren ve şifa dağıtan” Şahmeran vardır. Yerin altında (suyun kaynağında) yaşayan Şahmeran, bilgeliğin ve döngünün sembolüdür. O, öldürmez; zehri ilaca dönüştürür. Hamravat kültürü, zamanı dondurmaya çalışmaz; Dicle gibi, Fırat gibi zamanla birlikte akar, bulanır, durulur ama asla durmaz.
İki Dünyanın Karşılaşması: Mermer ve Bazalt
Tarihsel süreçte Büyük İskender ve ardılları (Seleukoslar), Batı’nın “Akropolis” mantığını Doğu’ya getirdiğinde, karşılarında Mezopotamya’nın “Hamravat” ruhunu buldular.
- Mekânsal Çatışma: Agora mı, Küçe mi?Yunan şehirleri devasa meydanlar (Agora) kurarak insanları anonim kalabalıklara dönüştürürken; Diyarbakır, Mardin ve Urfa gibi şehirler “Küçe” (dar sokak/çıkmaz) kültürünü korumuştur. Hamravat felsefesi burada gizlidir: İnsanlar birbirinin gölgesine basarak, birbirinin evinin içini bilerek, “yabancılaşmadan” yaşar. Bazalt taşların gözenekli yapısı, mermerin pürüzsüz ve soğuk yüzeyine karşı “nefes alan” bir birlikteliği simgeler.
- Nemrut’taki Sentez:Kommagene Krallığı’nda (Nemrut Dağı), bu iki dünya mistik bir barış imzalamıştır. Zirve (Akropolis formu) kullanılmış ama heykellerde Yunan ve Pers tanrıları aynı tahtta, omuz omuza oturtulmuştur (Hamravat ruhu).
Gökdelenlerden “Can” Sularına
Bugün modern dünya, plazalar ve güvenlikli sitelerle kendi “Yeni Akropolislerini” inşa etmekte, insanı yükseklere ama yalnızlığa hapsetmektedir. Oysa tarihin fısıldadığı hakikat şudur:
Akropolisler yıkılır, sütunlar devrilir ve müzeye dönüşür. Ancak Hamravat (birlikte yaşam kültürü) bir su gibi çatlaklardan sızar ve yoluna devam eder. Coğrafya, tek bir ırkın veya dinin değil; o suyun başında eğilip aynı avuçtan su içenlerin ortak kaderidir.
İhtiyacımız olan; başımızı göğe kaldıran o mermer gururu değil, ayaklarımızı aynı toprakta buluşturan o suyun bilgeliğidir.
Cihat TOPRAK



Cihat TOPRAK: Diyarbakır’ın Kalbi: Tarihi İçkale ve Akropolis’i
Cihat TOPRAK: Evliya Çelebi’nin Gözünden “Kara Amid”
Cihat Toprak: Diyarbakır Surlarının Dramı ve Albert Gabriel’in Tarihi Müdahalesi
Cihat TOPRAK: Kırklar Dağı’ndan Dicle’ye; Suzi ve Adil’in Yasak Aşkı
Kadir Cantürk: Amedspor ve Kürtçe slogana gelen ceza
Cihat TOPRAK: Padişah Kapısı,Taşlarda Saklı Fermanlar
Diyarbakır’ın Can Suyu: Hamravat’ın Tarihi, Efsaneleri ve Gerçekleri