MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin başlattığı “Terörsüz Türkiye” projesi, Türkiye’nin terörle mücadele ve toplumsal barış arayışında önemli bir gündem maddesi olmaya devam ediyor. Proje kapsamında, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yaptığı silah bırakma ve örgütün feshi çağrısının yankıları sürerken, bu çağrının YPG’yi kapsayıp kapsamadığına dair tartışmalar alevlendi. Taraflar arasında görüş ayrılıkları ortaya çıkarken, Bahçeli’nin son açıklamaları tartışmalara net bir çerçeve çizdi.

Öcalan’ın Çağrısı ve YPG Tartışması

Abdullah Öcalan’ın çağrısı, DEM Parti heyeti aracılığıyla kamuoyuna duyurulmuş ve PKK’nın koşulsuz silah bırakması gerektiği vurgulanmıştı. Ancak, çağrının YPG’yi kapsayıp kapsamadığı konusunda farklı sesler yükseldi. DEM heyetinde yer alan Sırrı Süreyya Önder, çağrının YPG’yi de kapsadığını belirtirken, DEM Parti’den bazı isimler bunun aksini savundu ve YPG’nin çağrıdan muaf olduğunu iddia etti. Bu çelişkili açıklamalar, sürecin hassas dengelerini bir kez daha gündeme getirdi.

Bahçeli’den Sert Açıklama: “YPG Muaf Değil”

MHP Lideri Devlet Bahçeli, 9 Mart 2025 tarihinde yaptığı yazılı açıklamada, YPG konusundaki tartışmalara sert bir şekilde noktayı koydu. Bahçeli, “YPG’nin ve buna benzer terörist oluşumların anılan çağrıdan muaf ve istisna olduklarını iddia etmeleri, çatlak ses çıkaranların bu mesnetsiz görüşü bir plan dahilinde paylaşmaları, örgütsel ve kurucu önderliğin doğasıyla tamamıyla çelişkilidir. Terör örgütünü kuran feshini istemiştir,” diyerek Öcalan’ın çağrısının YPG’yi de kapsadığını vurguladı. Bahçeli, bu görüşün aksini savunanların süreci baltalamaya çalıştığını ima etti.

Bahçeli, açıklamasında PKK ve iltisaklı gruplara da net bir mesaj verdi: “PKK terör örgütü ve iltisaklı gruplar derhal ve ön şartsız silah bırakmalı, hatta kanlı silahlarını Türkiye Cumhuriyeti’ne teslim etmelidir.” Ayrıca, bazı çevrelerden gelen “ateşkes” açıklamalarını eleştiren Bahçeli, “Ateşkes açıklaması doğru, dengeli ve isabetli bir açıklama değildir,” diyerek bu kavramın eşit taraflar arasında geçerli olabileceğini, ancak burada söz konusu olanın bir terör örgütünün teslimiyeti olduğunu belirtti.

DEM Parti’ye ise koşullu bir zeytin dalı uzatan Bahçeli, “Sağduyulu açıklamaları devam ederse Türkiye partisi olmasının önü de açılacaktır,” dedi ve partinin sürece yapıcı katkı sunması halinde desteklenebileceğini ifade etti.

DEM Parti’den İlk Yanıt: Tuncer Bakırhan’dan Çağrıya Yorum

Bahçeli’nin açıklamalarına DEM Parti cephesinden ilk tepki, Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan’dan geldi. Bakırhan, t24’ten Cansu Çamlıbel’e verdiği röportajda Bahçeli’nin açıklamalarını değerlendirdi. Bahçeli’nin “ateşkes” kavramına yönelik eleştirisine değinen Bakırhan, “Ateşkes, eylemsizlik ya da çatışmasızlık ne derseniz deyin; bu yaklaşım sürecin daha sağlıklı ilerlemesine katkı sağlayacaktır. Kavramlara takılmadan yol alabiliriz,” diyerek esneklik çağrısında bulundu.

Silah bırakma sürecinin teknik ve kritik bir mesele olduğunu vurgulayan Bakırhan, “Silah bırakılacaksa, fesih kararı alınacaksa neden yardımcı olunmuyor, uygun şartlar sağlanmıyor? Çatışmasızlık durumu neden sağlanmasın?” sorularını yöneltti. Ayrıca, Öcalan’ın tecrit koşullarının kaldırılması gerektiğini savunan Bakırhan, “Gündem olan birçok tartışmanın muhatabı Sayın Öcalan’dır. Kime çağrı yaptığı tartışılıyor. Açın kapıları, kaldırın tecridi ve kendisi cevap versin,” dedi.

Bakırhan, DEM Parti’nin arabulucu rolünde olduğunu ve ne devlet ne de PKK adına söz söyleme yetkisi bulunmadığını belirtirken, “Taraflar arasında çözüme odaklı görüşmeler olmalıdır,” önerisinde bulundu. Partinin provokasyonlara karşı dikkatli olduğunu ve sürecin tüm tarafların faydasına olacak şekilde ilerlemesini istediğini ekledi.

Sürecin Geleceği ve Hassas Dengeler

“Terörsüz Türkiye” projesi, Bahçeli’nin öncülüğünde ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın desteğiyle ilerlerken, YPG tartışması ve Öcalan’ın çağrısının uygulanabilirliği kritik bir sınav olarak öne çıkıyor. Bahçeli’nin sert çıkışıyla YPG’nin çağrıdan muaf olmadığı netleşirken, DEM Parti’nin “çatışmasızlık” ve “tecrit kaldırma” talepleri sürecin ikinci aşamasında yeni tartışmalara kapı aralayabilir. Türkiye’nin bu tarihi fırsatı nasıl değerlendireceği, tarafların karşılıklı hassasiyetleri gözetip gözetmeyeceğine bağlı görünüyor.